Hiçbir zaman "geç" değildir! mutlaka okuyun .
Gönderilme zamanı: 16 Ağu 2011, 14:03
Nuri Çelebi (71) 16 yaşında ilkokula başladı, onu sınıfta görenler öğretmen sandı. Orta 2'de evlendi, iki lise, ardından üniversite bitirdi. Zamanla şehir hayatından sıkılan Çelebi, şimdi İstanbul'un içinde köy hayatı yaşıyor.
Babası 'nur'dan yoksun olmasın diye Nuri koydu adını. Dinî eğitim alması için Kur'an kursuna gönderdi. Karadeniz'in yeşil dağlarında, tepelerinde yalınayak dolaştı uzun süre. Okul mu? Köylerinde okul yoktu ve yaşı 16'ya geldiğinde henüz tanışmamıştı sınıfla. Bir gün babasıyla değirmene mısır götürürken köy kahvesinin önünde siyaha bürünmüş adamlar gördü. Sırtındaki yükü merdivenlere bırakıp anlatılanlara kulak kesildi. Gölgesi uzun adamlar Milli Eğitim'den gelmiş ve okuma oranlarıyla ilgili bilgi almaktaydı muhtardan. Ayakkabıları yırtık, elleri nasırlı genç hayatının en kısa ve anlamlı cümlesiyle grubun sohbetini bıçak gibi kesti: "Okumak istiyorum, okumak..."
Grup şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi bir süre. Babası terli şapkasıyla yüzünü örterken siyahlılar papağan gibi aynı cümleyi tekrarladı: "Çocuğunu neden okutmuyorsun? Okut..." Kasabalıların 'istersen çocuğun bizde kalır' önerisiyle rahatladı baba ve o anda çocuğunu okula göndermeye karar verdi. Birkaç ay sonra Nuri akrabalarından birinin evine yerleşti, pazarda okul elbisesi baktı. On altı yaşında olduğu için uygun bir önlük bulamadı haliyle. Yorucu günler birbirini kovalarken okullar açıldı. İlk gün. Nuri, normal kıyafetleriye sınıfa girdi. Öğretmeni durumdan haberdar olduğu için sınıfın en arkasına oturttu onu. Küçük sınıf arkadaşları gözlem yapmak için geldiğini sanıp ses çıkarmadılar. Birkaç gün sonra okula yeni başladığını öğrenince dalga geçtiler, lakaplar taktılar. Nuri aldırmadı... Uzun teneffüs boşluklarında dışarıya çıkmadı, arkadaşları boş koridorlarda birbirini kovalarken öğretmenler odasında hocalarıyla oturdu, dertleşti, çay içti. Okuma azmi, farklı okullarda konuşulduğu sıralarda arkadaşları tarafından çoktan kabul görmüştü. Onu rahatsız eden birkaç şey vardı sadece: Boyu uzun olduğu için en öne oturamamak ve sınıf sırasında direk gibi görünmek.
Gel zaman git zaman ilkokulu dereceyle bitirdi. Ortaokul için başka bir ilçeye gitmesi gerekiyordu. Kafasında yeni bir soru işareti: "Kimin yanında kalacağım?" Kendisini okula gönderen ailenin yardımıyla ortaokuldaki sınıf arkadaşlarıyla bir ev tuttu. Elektrik faturasını o ödedi, küçük ev arkadaşlarına velilik yaptı. Ev abileri oldu, üniversite hayatını ortaokul yıllarında yaşadı. Akrabaları 'Evlen artık, yaşın geldi' dediği gün düzeni bozuldu. Baskılar arttıkça arttı. Orta 2'de (23 yaşında) hayır kelimesi çıkmadı ağzından, köyden bir güzelle evlenmeyi kabul etti. Birkaç sınıf arkadaşı ve aile büyüklerinin katıldığı düğününde horonlar tepildi, imam nikâhlı eşiyle dünya evine girdi. Hayatındaki büyük değişimi diğer arkadaşları yadırgar diye onlardan sakladı.
Fabrikanın yolu memurluğa çıktı
Nuri okulu bitirir bitirmez eşini yanına aldı, dayısının yanına (Bursa) yerleşti. İnegöl'de bir tuğla fabrikasında iş buldu, 2,5 yıl çalıştı burada. Defter kitabın yüzünü unuttuğu günlerde liseli bir gençten akşam okulunu öğrendi. İçindeki okuma aşkı yeniden depreşti, eşinin desteğini yanına alıp Akşam Ticaret Lisesi'nin yolunu tuttu. Bu sırada işyeri battı, ilk çocuğu dünyaya geldi, biriktirdiği paralarla küçük bir market açtı şehir merkezinde. Okul, market, ev üçgeninde böylece yaşadı üç yıl. Fiyatları çok indirdiği için mahkemeye düştü, dükkânı bedavaya devretti. Liseyi bitirdikten sonra inzibatlar kapıya dayandı, alıp askere götürdü Nuri'yi. Üç yıl süren askerliği boyunca eşine çocuğuna ailesi baktı. Asker dönüşü yeni bir dünya kurmak için yol haritası çizdi. Bütün yollar İstanbul'a çıkıyordu, hayallerin başkentine. Nuri, İstanbul'da yine bir fabrikada iş buldu, kazandığı parayla evinde kaldığı dayısının mutfak masraflarını karşılayabildi uzun süre. Bir gün fabrikanın çayçısından PTT'nin sınavla memur aldığını öğrenince bıraktı her şeyi. Sordu, soruşturdu, çalıştı, sınava girdi. Sonuç? Nuri artık devlet kurumunda memur.
İki lise, bir üniversite bitirdi
Nuri, on parmak daktilo kullandığı için telgraf müdürlüğüne atandı. İşini ciddiyetle yaptı yine, yeri geldi günde yedi yüz, sekiz yüz telgraf yazdı. Yöneticileri ondaki ışığı gördükten sonra Libya, Malta, Arabistan'a araştırma yapmaya gönderdi. Yıllarca aynı yerde çalıştıktan sonra okuma sevdasıyla üniversiteye başvurdu. Liseyi dışarıdan okuduğu için İstanbul Üniversitesi 'bizim öğrencimiz olamazsın' dedi. Nuri, hırs yaptı, düz liseye kaydını yaptırdı. Sadece sınavlarına girip okulu başarıyla bitirdi. Gidip yine aynı okula başvurdu, bu kez işletme bölümüne kabul gördü. Kendisinden yaşça küçüklerle okumaya alışık olan Nuri, üniversiteyi okurken hiç mi hiç sıkıntı yaşamadı. Dersleri saati saatine takip etti, en öne oturup notlar tuttu. Okulu uzatmadan bitirdi, iş hayatında kendine hedefler koydu: Yönetici olmak. PTT'nin yöneticilik sınavlarını kazanıp, müdür yardımcısı oldu. Nerede ihtiyaç varsa, değişilmez eleman olarak o gönderildi. Zamanla yoruldu haliyle. 1994'te emekli oldu, takım elbisesini bir kenara bırakıp İstanbul'da köy hayatını yaşamaya başladı.