SALİH BİR ERKEK VE SALİHA BİR KADIN

Dini Bilgiler,İlahiler,Yazılar,Dualar,Tasvirler,İslamiyet...vs
Cevapla
assolist
Yardımcı Uzman
Mesajlar: 135
Kayıt: 03 Tem 2010, 23:04

SALİH BİR ERKEK VE SALİHA BİR KADIN

Mesaj gönderen assolist » 04 Eki 2011, 10:51

SALİH BİR ERKEK VE SALİHA BİR KADIN
Bu iki insan birbirleri için güzel bir nzıktır. Yani salih bir erkek, saliha bir kadın için, saliha bir kadın da salih bir erkek için rızıktır. Hem de rızıkların en hayırlısı.
Böyle bereketli ve hayırlı karı kocadan İslam ailesi ihya edilir. İslam dünyasının hasret kaldığı müslüman aile yuvası, İslam cemaatının çekirdeğidir. Sadece erkeklerden müteşekkil bir İslam cemaati kurma çabası, boş bir çabadan öteye geçmez. Müslüman bir aile binası kurmak isteyenler, müslüman bir cemiyet ihya etmek isteyenler, öncelikle müslüman hanımlar yetiştirmelidirler.
Bunun ilk adımı ise erkek ile kadının birbirlerine birer nimet ve nzık olarak bakmalarından geçer.
Şimdi ise asr-ı saadete başımızı çevirelim ve günümüz dünyasını aydınlatan bir olayı hep birlikte anlamaya çalışalım:
Ensardan olan Ümmü Âmir, Peygamberimiz'in yanına gelir. Efendimizin etrafında ashap halka olmuştur. Ümmü Âmir şöyle der
- Anam babam sana feda olsun Ey Allah'ın Rasülü. Ben kadınların temsilcisiyim. Beni, sana onlar elçi olarak gönderdiler.
Allah (c.c.) seni erkek ve kadınların tamamına Peygamber olarak gönderdi. Sana ve Rabbine inandık. Biz kadınlar, evlerinizin temeli, şehvetlerinizi tatmin eden ve çocuklarınızı taşıyan kimseler olarak evlere kapandık kaldık. Buna rağmen siz, cuma, cemaat, hastalan ziyaret, cenazelere katılma ve hac yaptıktan sonra tekrar hac yapma konularında bizden daha faziletlisiniz. Bunlardan ayn Allah yolunda cihad da var.
Siz erkekler hac veya umre ya da cihada çıktığınız zaman mallarınızı korur, elbiselerinizi diker ve çocuklarınızı terbiye ederiz.
Bu ecir ve hayır işlerinde size ortak mıyız?
Peygamberimiz (s.a.v.) Ümmü Âmir'i dikkatlice dinledikten sonra ashabına döner ve: "Dini konusunda bundan daha güzel meselesini ortaya koyan bir kadın gördünüz mü? diye sorar. Onlar da görmediklerini ifade ederler.
Bu sefer Efendimiz kadına döner ve şöyle buyurur (Mealen):
"Ey kadın! Dinle ve seni elçi olarak gönderen kadınlara bildir.
- Kadmın kocasıyla iyi geçinmesi, onun rızasını kazanması ve onun muvafakatına uyması halinde, kocanın yaptıklarına denk sevap alır."
Ümmü Âmir bu cevabı duyduğu zaman sevincinden "La ilahe illallah" cümlesini tekrarlayarak geri döner. İbn Sa'd Taba-kat'ında anlatır.
Şu anlatılan olay ne erkeği fazilet olarak öne çıkarmakta ve ne de kadını erkekten aşağı düşürmektedir. Erkeğin üstünlük derecesini fazilet olarak anlamak yanlıştır. Çünkü Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşayan kadın, Allah'ın emirlerini yaşamayan erkekten faziletlidir. Aynen bunun gibi, bir kadının yaşayışı, erkekten daha iyi ise elbette üstünlük ve fazilet kadına aittir. Hem bu dünyada ve hem de ahirette yüksek dereceler elde etmenin, çalışmaya bağlı olduğu ve bunun kadın veya erkek olmakla ilişkisi olmadığı anlaşılmalıdır.
Her ikisi de fıtratlarına uygun olarak kendilerine emredilen görevleri yaparak hayır yarışına iştirak etmelidir. Eğer erkeğin faziletli oluşu doğuşundan kendisine verilmiş olsaydı, bu sefer haşa adaletsizlik olurdu. Allah (c.c.) ise bundan münezzehtir.
Ne yazık ki durum bunun tam tersine cereyan etmektedir. Bu yanlış ve bozuk anlayış, erkeği buyurganlık durumuna getirmiş, rica ve lütfencilik gibi nezaketli hasleti köreltmiştir.
Evine geldiğinde veya odaya girdiğinde kendisi için ayağa kalkmasını arzuladığı kadını için, acaba erkek de aynı duyarlılığa hazır mıdır? Gezmeden gelen bir hanımı kapıda karşılayan, ona "hoş geldiniz, nasıl geçti toplantınız" deme nezaketinde bulunan ve "yorgunsanız size bir çay yapayım" diyen erkek neyini kaybeder? Hiç bir şeyini. Üstelik çok şey kazanır. Hanımının yanında değeri, saygınlığı kat kat artar.
Ölçülü, planlı ve alt yapısı Allah rızasına dayalı olan bu karşılıklı sevgi ve hizmet paylaşımını şefaatini dilediğimiz Hz. Peygamberimizin hayatında görebiliyoruz. Ve hanımları için en iyi koca olarak Efendimizi biliyoruz.
Gerek Yahudilerin Hz. Havva için yaptığı haksızlık ve gerekse Hıristiyanların Hz. Meryem'e izafe ettikleri bir takım yanlışlıklar, zamanla müslümanlann da bu yanlışlıklara kurban olmasına sebep olmuştur.
Senelerden beridir ilgi alanımıza girmiş olan karı koca hayatındaki müşterek hayat, bir takım yanlışlıklara veya yanlış anlamalara kurban gitmektedir. Klasik olarak kaleme alınan eserlerin çoğu basma kalıp niteliğindedir. Nakilcilik yapılmaktadır.
Nakledilen hususlar, zamanımızın şartlan da göz önünde tutularak bir takım yorumlara açık tutulmalıdır. Bir gövdeye bağlı yüzlerce dal olduğu gibi, asla bağlı yüzlerce güzel fikir olabilir.
Günümüzde kadına yönelik mesajlar, enine boyuna düşünülmeli ve kadınlan hizmetlerde tıkamayacak, onları Kur'an ve Sünnetle karşı karşıya getirmeyecek nitelikli projeler, planlar hazırlanmalıdır.
En son Denge Yayınlan arasında çıkan "Kadın Ansiklopedisi" isimli dört ciltlik eser, cidden kayda değer.
Ribat olarak diyoruz ki, dünya nüfusunun yüzde ellisini teşkil eden kadını İslam'ın ölçüleriyle değerlendirmek gerekir. Eli hamurlu kadın saçı uzun kadın anlayışı, yerini doğrulara terketme-lidir. Unutmayalım ki İslam tarihinde büyük bir otorite olan Hafız Zehebi, 150 kadından ders almış ve bunun içerisinden elli tanesinden ise icazet almıştır. Yine unutmayalım ki kendisini "Zindan Hatıralan" isimli eserinden tanıdığımız Zeynep Gazali'nin Kur'an-ı Kerim'i tefsir eden meşhur bir eseri vardır. Günümüzde binlerce, onbinlerce hatta milyonlarca erkek sübhaneke duasının mesajını bilmezken, müslüman bir kadın 114 sureden meydana gelen Kur'an-ı Kerim'i tefsir edecek bilgiye sahip olabiliyor. Bu durum ne demek istediğimizi açıkça ortaya koyuyor.

FARZEDELİM Kİ. BİR ANNE OLARAK:
-Kocanız öldü ve siz dul kaldınız. Ama iki-üç çocuk annesisiniz. Yaşadığınız beldede Kur'an Kurslan kapatıldı. İmam Hatiplerin kapısına kilit vuruldu ve yaz kurslan diye bir şey yok artık. İnancınıza büyük ama çok büyük baskı ve dayatmalar başladı.
Bu şartlarda sulbünüzden gelen çocuklarınızın eğitiminden, terbiyesinden, edeb ve ahlâkından hesaba çekilmeyecek misiniz?

BİR ANNE OLARAK:
-Maddi imkansızlıklar içinde kıvranıyorsunuz. Eviniz yok veya göçebesiniz. Bir lokma ekmeğe muhtaç hale geldiniz. Nerede ise hayatta kalma mücâdelesi veriyorsunuz.
Bu şartlarda, dünyaya getirdiğiniz yavrunuz ile ilgilenmeyecek, müslüman bir anne olarak onlara Allah ve Peygamberi, Kitap ve Sünnet'i tanıtmayacak mısınız?

BİR ANNE OLARAK:
- Evinizde radyo, televizyon yok İnancınıza uygun olan sesli ve görüntülü aletlerden mahrumsunuz. Kaldığınız evde ne elektirik, ne çeşme, ne buzdolabı ve nede çamaşır makinesi var. Büfe, koltuk takımı, kardolabı sizin için bir hayal
Böyle bir yokluk ortamında kalbinizin meyvesi olan çocuklarınıza imanı, ahlâkı, namazı, abdesti öğretmekten muaf mı tutulacaksınız?

BİR ANNE OLARAK :
-Kocanız huysuz, problemli ve ağzı bozuk Size dayak atıyor, eve gelmiyor veya geç geliyor, gelse de sarhoş sarhoş geliyor. Evinizle ve sizinle de hiç ilgilenmiyor. Anlayışsız. Ormandan kesilmiş bir kütük gibi kaba-saba bir insan.
Bu ağır şartlar altında çocuklarınıza yapabileceğiniz hiçbir hizmet, hiçbir tebliğ, hiç bir nasihat olmayacak mı?

YİNE BİR ANNE OLARAK:
- Oturduğunuz yerde zelzele oldu. Semâdan yağan yağmur rahatken, afete dönüştü. Ortalığı seller bastı. Evinizin içi çamurla, balçıkla dolup taştı:
Peki ciğerpareniz olan çocuklannızın âhiret kimliğine yönelik analık görevinizden âzât edildiğinizi düşünebilir misiniz?
Eğer böyle düşünmüyor suçu, kabahati sizin dışınızdakilere yüklemeye çalışıyor, faturalan başkalanna ödettirmeye yöneliyorsanız şimdi size bir başka tablo takdim ediyoruz:
'Yoksa siz (Ey Müslümanlar),sizden evvel gelip geçen, hatta Peygamberleri, beraberindeki mü'minlerle birlikte (Allah'ın yardımı ne zaman) diyecek kadar sıkıntılara ve acılara maruz kalıp sarsılan milletlerin hali, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz???"
"Bilin ki Allah'ın yardımı yakındır." (Bakara, 214)
Şu bir gerçektir ki, müslüman kadın hayatını üç şeyle paylaşır: Kadının evi, eşi ve işi. Müslüman kadının evi ya cennettir, yada cehennem. O'nu cennete hazırlayacak ve cehennem ile kendisi arasında engeller koyacak Allah'ın katından gönderdiği Kitab'ı ve Rasülünün sünnetidir.
Kadınları laiklik adına, demokrasi adına, hak ve özgürlük adına istismar edenler, kadına en büyük haksızlığı, dolayısıyle zulmü yapmışlardır.
Milli Eğitim Bakanlığı, iki cilt olarak çıkardığı 1000 temel eser serisinde yer alan 'Türk atasözleri ve deyimleri" isimli kitab'ın 2. cildinin 246.sahifesinde atasözü olarak geçen şudur:
"Kadının saçı uzun, aklı kısadır."
Yine bir başka acı gerçek, günümüzde çocuktan arındırılmış aile türlerinin öne çıkartılmasıdır. Çocuk yuvalarındaki artış, bunun çok açık belgesidir.
Şimdi bu acı gerçekler önünde annelere diyoruz ki:
- Okullar ister tatil olsun, ister olmasın, çocuklarınıza dinlerini vekâleten öğretme yerine, kendiniz bizzat öğretiniz. Çocuğunuzun ilk hocası, ilk muallimi, ilk öğretmeni siz olun. Yine Kur'an kurslarımız faaliyette olsun, İmam-Hatiplerimiz harıl harıl çalışsın, ancak bir çocuğun eğitim ve tâliminde annesinin mutlaka katkısı bulunmalıdır.
Çocuklarınız için harcadığınız sevgilerinizi, şefkatlerinizi devam ettirirken, bilgilerinizi, tecrübelerinizi aktarmakta cimrilik yapmayınız.
Yine bir anne olarak yaşadığınız aile hayatını, ev hayatını gözden geçirerek, İslam adına nelerin yapılması gerektiğinde söz sahibi olunuz.
Şerefli bir aile olmanız için, şerefin Kur'an'da olduğunu, bir de Kur'an'ı okuyan ve yaşayanlarda olduğunu Kâf Sûresinin ilk ayetleri haber verir. Ailecek şerefli yaşamak için, evlâdımızın, kızımızın, karı ve kocanın şereflenmesinin ancak kulluk Kitabımızla mümkün olabileceğine, kendinizi inandırın.
Evlerimizde Kur'an okumak ve öğrenmek için illa hafız olmak, arapça bilmek şart değildir. Hafızlarımız, arapçayı bilen alimlerimiz, kitabımızı açıklayan müfessirlerimiz, eserlerini önümüze sermişler. Mutfakta pişen ve sofraya konan yemek gibi, bir-yere hazırlamış ve önümüze koymuşlar. (Allah onlardan razı olsun). Bize düşen Kitabımızı okumak, anlamak ve yaşamaktır. Çünkü Kur'an-ı okumak ve yaşamak Allah ile beraber olmaktır.
Kulluk Kitab'ımız olan Kur'an-ı Kerim'i aile hayatından dış-lamtş olanlar bir manada kendilerini cennetten dışlamış olan kimseler gibidirler.
İdeâl manada sözü anlamak gerekir. Kadın, çocuklarının ve evinin çobanıdır. Hem de onurlu bir çobanı. Çünkü kadın çoban olmakla çocuğunu, dolayısıyla toplumu yetiştirip onurlandırmaktadır.
Dünya müslümanlannın bugün geldiği nokta, müslüman anneye şu görevi vermiştir ki, analar çocuklan ile birlikte namaz kılsınlar, onlarla beraber islâmî faaliyetlere katılsınlar, aileyi ilgilendiren her konuda çocuklarla açık iletişime girsinler ve onların ruhen, aklen ve fikren kâmilleşmelerine, büyümelerine sebep olsunlar.
Anneler çocuklarının istekleri ve sorunları karşısında onları mutlaka ciddiye almalı, onlarla konuşurken ikna cihetine gitmeli ve alternatifler sunmalıdırlar.
Kısıtlamalara karşı kırgınlık ve kızgınlık doğar. Yeterli açıklama yapmaksızın sıkı bir kontrol çocukları iki yüzlü yapar.
Baskı ve dayatmanın olduğu yerde çifte standart hastalığı kol gezer.
Kızını dövmeyen dizini döver sözü, bir anne için taraf tutmaktır. Bu söz kızı aşağılamaktır, gerçek tarafı yoktur bu sözün. Hz.Fatıma odaya girdiğinde Peygamberimiz gülümseyerek ayağa kalkar, kollarını açar ciğerpare yavrusuna sarılır ve onu öper sonra yanına oturturdu. Kızlarımıza uygulanması icap eden tavır, bu orjinal olayın ışığında ele alınmalıdır.
Ayaklarının altına cennetin serildiği, tüm analar, çocuklarını cennete uçurmanın mücadelesini vermelidirler.



Cevapla

“Din Kültür” sayfasına dön