***Hüseyin Özer ***ESKİDEN SOKAK ÇOCUĞUYDU...

Biyografi ve Otobiyografi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kardelen198
Uzman Doktor
Mesajlar: 783
Kayıt: 22 Haz 2009, 14:01

***Hüseyin Özer ***ESKİDEN SOKAK ÇOCUĞUYDU...

Mesaj gönderen kardelen198 » 01 Mar 2012, 16:26

Hüseyin Özer.. ESKİDEN SOKAK ÇOÇUĞUYDU. ŞİMDİ LONDRA'NIN EN ZENGİN TÜRKLERİNDEN BİRİ ..

Kömürlükte yatıyordu. Şimdi ferrari'ye biniyor. Hüseyin Özer'in inanılmaz hayat öyküsü.


Daha 11 yaşında bir çocukken köyünü terketti Hüseyin Özer. Ankara, İstanbul derken Londra'da buldu kendini. Parçalanmış bir ailenin 'ezik' çocuğu iken şimdi merkezi Londra'da olan 'Sofra', 'Özer' ve 'Granita' adlı 15 restoranın sahibi. 1953 yılında Tokat'ın Reşadiye ilçesine bağlı ismini vermek istemediği bir köyde doğan Hüseyin Özer daha okul çağında değilken annesi ve babası ayrıldı. Babası Ankara'ya gitti ve başkasıyla evlendi. Annesi de başka bir erkekle evlenmişti. Üvey babasının Özer'i okutmaya niyeti yoktu. Birçok şeyi okula giden arkadaşlarına sorarak öğrendi: "Hesabı hep kafadan yapardım ama kâğıda yazamıyordum. Herkes beni çocuk sanırdı ama aslında ben büyüktüm."


Şerafettin dayının kaderi


11 yaşındayken Özer için tüm yaşamını değiştirecek kararı alma zamanı gelmişti: "Bizim köyde bir Şerafettin dayı vardı. Ben geleceğimi ona benzetirdim. Köyün muhtarı canı sıkıldıkça Şerafettin Dayı'yı yanına çağırır döverdi. Onu hep ezerdi. Çünkü kimsesizdi. Ben de kimsesizdim ve beni de eziyorlardı. Ama ben ezilmek istemiyordum, gücüme gidiyordu. Ve köyden ayrılmaya karar verdim."

Üvey babasından aldığı 20 lira borçla otobüse atladığı gibi Ankara'ya gitti, Özer. Köylüleri vasıtasıyla haftalık 10 lira ücretle bir terzide işe başladı. Sabah saat 05.00-09.00 arasında Ulus'ta çakmaklara gaz doldurdu. Sokak çocuğu kavramı henüz lügatlere girmemişti ama Özer banklarda sokak aralarında geceyi geçiriyordu. Bir süre Sıhhiye'de bir tuvalette kaldığını anlatan Özer, o sırada Anıttepe'de bulunan Damla Pastanesi'nde günlük bir lira yevmiyeyle bulaşıkçılığa başlamış:

"Daha sonra Necati Bey Caddesi'nde bir pastanede günlük 2.5 lira yevmiyeyle işe başladım. İlk paramla taksitle siyah bir ceket aldım. Bu arada hâlâ tuvalette kalıyordum. Bir süre sonra İsmet Paşa'da Lale Lokantası'nda iş buldum. Kendime bir kömürlüğü kalacak yer yaptım. İyi para kazanıyordum. Bir külot, çorap, ikinci el ayakkabı ve kot pantolon aldım. Kömürlüğe bir de yatak aldım bir süre sonra. Artık köşeyi dönmüştüm. Biraz daha para kazanınca ranza yaptım kendime."

15 yaşına geldiğinde artık Ankara Özer'e dar gelmeye başladı.
İstikamet İstanbul'du. Ufak tefek işlerde çalıştıktan sonra Yakacık'ta inşaat halinde bir lokantada iş buldu kendine. İki sene çalıştı. Şef komiliğe kadar yükseldi.

Servis arası İngilizce
Bu arada kazandığı parayla kendine bir İngilizce öğretmeni tuttu. İşten vakit buldukça lokantanın arka masalarında İngilizce çalışıyordu. Hayalleri hep büyüktü. Patron olunca sekreterinden gizli yazacağı şeyler olur diye daktilo kursuna da gitti. Ehliyet alabilmek için ilkokulu bitirmeyi de ihmal etmedi. Artık 18 yaşına gelmişti. Hemen askerliği de aradan çıkarttı. Askerden geldiğinde köyünden ayrılalı sekiz yıl olmuştu. Yalnızlık tak etmişti canına ve ustasının gösterdiği bir kızla evlendi. Bostancı'da Hasır Restoran'da çalıştı. İki sene sonra karısından boşandı. 20 yaşındaydı ve İstanbul da artık dar gelmeye başlamıştı: "İngiltere'ye gitmeye karar verdim. Evimdeki eşyaları satıp borçlarımı ödedim. Bana da 60 pound kaldı. Annemi aradım. 'İngiltere'ye gidiyorum' diye. Bana hep 'Akıllı oğlum' diyen annem 'Serseri oğlum' dedi. Niye Almanya'ya gitmiyormuşum diye. Otobüsle Londra'ya gittim."

Özer'in ilk işyeri bir dönerci oldu. Kalacak yeri olmadığı için lokantanın bodrumunda yatıp kalkıyordu. Pazarları lokantanın kapalı olmasından istifade ederek alafranga tuvaletinde banyosunu yapıyordu. Dönercide üç yılı geçti Özer'in. Tabii bu sürede Özer eve taşındı. Artık tuvalette değil banyosunda yıkanıyor, bodrumda değil, kendi odasında uyuyordu.

'Sosyetik Hüseyin'
Gezip eğlenmeyi çok seviyordu. Hatta arkadaşları Özer'e 'Sosyetik Hüseyin' lakabını taktı: "İyi para kazanıyordum ama hiç param olmadı. Hep harcadım. Özellikle de eğitimim için çok harcadım" diyen Özer'in artık patron olma zamanı gelmişti. İlk lokantasını Kıbrıslı bir Ermeni ile ortak olarak kuran Özer, yükselişinin öyküsünü şöyle anlatıyor: "Ben uyanık değildim. Akıllıydım ama zeki değildim. Bir süre sonra ortaklığı bıraktım. Eski çalıştığım yeri satın aldım. Burayı dolduracağım dedim. Doldurdum. Hem de kuyruk oldu lokantanın önünde. Öğle ki kuyruğa girenlerden tipini beğenmediklerimi almıyordum lokantaya. İngilizlere döner ve kebap yapıyordum. İşlerim çok büyüdü."


Ünlülerin uğrak yeri
Hüseyin Özer'in döner ve kebap işi Londra'da öyle tuttu ki, birçok ünlüyle tanışması vakit almadı. Lokantaları birçok ünlünün uğrak yeri oldu. İşçi Partisi, İngiltere'de iktidara yürürken başbakan adayı Tony Blair ve arkadaşlarının toplantı salonu olarak kullandığı Granita Restoran da 2002 yılında Özer'in lokantaları arasına girdi. Özer'in açılacaklarla birlikte
'Sofra' ve 'Özer' isimlerinde 14, Granita adında ise bir restoranı var. Restoranlarının 10'u Londra'da, üçü Türkiye'de, birer tane de Helsinki ve Dubai'de.
Zengin olmak hiçbir zaman bozmadı Özer'i. Garsonluk yıllarında birçok muhtaç kişiye yevmiyesinden yardım yaparken zengin olduktan sonra da bu yardımlarına devam etti. Okuyamamanın acısını üzerinden hiçbir zaman atamayan Özer, birçok öğrenciye burs sağlıyor. Tokat'ın Reşadiye ilçesinin yardımlaşma derneği'ne sürekli para yardımı yapıyor. Ayrıca Londra'daki restoranlarında çalışanların çoğu öğrenci. 'Sosyete Hüseyin' lakabını gerçeğe dönüştürerek Londra'nın en zenginlerinden olmayı başaran Hüseyin Özer, alt katında jimnastik salonu ve yüzme havuzu olan bir villada yaşıyor. Tabii tek başına değil. 20 yıldır İngiltere'de yaşayan Zeynep hanımla iki yıl önce evlenmiş.

'Gururum yaşattı beni'
Bugün 50 yaşında olan Özer sözlerini şöyle bitirdi: "Gururum yaşattı beni. Ama gururum bana çok da çile çektirdi. Hayvanlar bana çok sevgi verdi. En büyük sevgiyi onlardan aldım. İnsanların ezilmesi, aşağılanması çok gücüme gidiyordu. Duygulu insandım. Köyümde kalsaydım bugün Hüseyin dayı olarak muhtardan dayak yiyen birisi olacaktım. İnsanlara hep yardım ettim. Bir şeyler verdim. Çünkü o an onların duyduğu mutluluk beni de mutlu ediyor."


Londra'daki Sofra Lokantaları'nın sahibi Hüseyin Özer, dün katıldığı TRT1'deki Zirvedekiler programında, ilginç hayat hikâyesini ve mafyayla nasıl mücadele ettiğini anlattı
Allah beni bilhassa lokantacı yapmış. Aslında hiç istemedim lokantacı olmayı, hep kaçtım.
Ama yine lokantacı oldum. Ekmek bulamıyordum ya küçükken, Allah'ın gücüne gitti, inadına lokantacı yaptı beni. Herkese ekmek, yemek veriyorum.
Sokak köpeklerine benzetirim çocukluğumu.
Sokak köpekleri açtır ama kendini sevdirmeyi ister.
Ben de kendimi sevdirmeye çalışırdım hep. Bir sokak çocuğu olarak tuvaletlerde yattım, dünyanın en zenginleri arasında gösterilmeye alışmam zor oldu.

11 yaşımdayken ve Demirel başbakanken okumak için ondan yardım istemiş ve olumsuz yanıt almıştım. Demirel beni okutmadı ama Allah bana onun adını taşıyan üniversitede konferans vermeyi nasip etti. Bugün de Londra'da saygın bir üniversitede 'nasıl milyoner olunur' dersleri veriyorum. Allah'ın işine bakın.
Kadınlar kendilerini hizmetçi yapmaya neden bayılıyor, ben anlamıyorum. Bilmiyorlar mı ki, kadının hizmetçi gibi davrananı makbul değil.

- Haraç mafyası ile sorunlarınız var. - Evet, geçende camlar kırıldı yine. Önemli değil, cam taktırılır ama elemanları sıkıntıya sokuyorlar, yıllardan beri bununla uğraşıyorum. Ama devam edeceğim onlarla uğraşmaya. Şehitlerimiz burada dururken ben onlara kurşun parası vermek istemem.
- En büyük özleminiz okumakmış, değil mi? - Tek dileğim okumaktı. Bir ağaç vardı, onun altında oturur ağlardım, okula gidemiyorum diye. Annem bir yerde evliydi, okutmadı. Babam, 'Öyle bir evladım yok benim, okutmayacağım,' dedi. Dayım, yengemin korkusuyla okutmadı. Yalnız bir öğretmen vardı, çok uğraştı benim okumam için. Mahkemelere gitti, sonunda ben 11 yaşımdayken davayı kazandı ama o zaman da Ankara'ya gittim.

- Okumayı kim öğretti size? - Bir Celal Emmi vardı, o öğretmişti, çok kolay oldu. Dayımın oğlu okula gidiyordu, onun dersini ben yapıyordum. Matematiği de kafamdan yapıyordum.

- Ankara'ya nasıl gittiniz? - Babam beni istemiyordu ya, böyle olunca annem bana 'Babanı vuracaksın,' dedi, 'Ankara'ya gidip tabanca parası kazanacaksın...'

- 11 yaşınızdasınız... Neler yaptınız Ankara'da? - Kızılay'da tuvalette kalıyordum. Çakmak gazı dolduruyordum. Bir ciğerciyle anlaşmıştım, bana 75 kuruşa yarım ekmek arası ciğer veriyordu. Meyhanede çalışıyordum, günde bir kez ciğer ekmek yiyordum ama karnım yine de doymuyordu. Ankara'ya geldiğimde Başbakan Demirel'e mektup yazdım.

- Ne yazmıştınız? - Okula gitmek istediğimi söyledim, başka bir şey değil.

- Demirel'den ne cevap geldi? - Önce gelmedi, sonra bir daha yazdırdım. Sonra 'İş ve İşçi Bulma Kurumu'na git,' diye cevap geldi. Böylece okul hayallerim de sona erdi. Halbuki beni bir yetiştirme yurduna gönderebilirdi. Artık yapacak bir şeyim kalmamıştı. Bunu kabullendim. Para kazanmaya başlamıştım. Kalmak için bir kömürlük tuttum. Hayatımın en güzel günleriydi. Yatağım vardı artık, kömürlük de olsa bana ait bir yer vardı. Buz gibiydi, soba yoktu. Ama yine de mutluydum. Hayatımın en önemli kararlarını o kömürlükte verdim. Mesela İngilizce öğrenmek gibi.

- İngilizceyi nasıl öğrendiniz ? - Para kazanmaya başlayınca, zaten amacım İstanbul'a gitmekti. Bunu başardım da. İstanbul'da bir İngilizce hocasıyla tanıştım. Haftada iki günlüğüne tuttum onu. Param ona yetiyordu. Öyle öyle ilerlettim.
- Evlenmişsiniz o yıllarda... - Evet. Askere gittiğimde çocuktum, orada birden büyüdüm. Ustam beni ziyarete gelmişti. Dedi ki 'Seni evlendirelim artık'. Güzel de bir yeğeni vardı. 'Olur,' dedim. Öyle evlendik.

En büyük hayaliniz bodrum katta bir evmiş. - Evet. Ben hep aşağı bakardım, yukarılara bakamazdım. Aşağıda da bodrum katlar var tabii. Orada yanan sobalar, sobaların üzerinde kaynayan çaydanlıklar bende 'yuva budur' duygusu yaratırdı. Hep böyle bir yuvam olsun istedim ve bunu gerçekleştirdim. Ama karım kaçtı babasının evine.

- Neden ? - Bilmiyorum. Halbuki o kadar çok sevmiştim ki onu. Hayvanları sevdiğim gibi sevdim. Çünkü ben hayatı hayvanlardan öğrendim. Düşündüm ki onu seversem, iyi davranırsam, o da beni sever. O nedenle kraliçem gibi davrandım ona, saçlarını bile ben tarardım ama yine de olmadı. O babasının evine gidince ben de bir otobüs bileti alıp, İngiltere'ye gittim.

- Kadın-erkek ilişkilerine de farklı bir bakış açınız var. - Evet, ben kadınımın bana yemek yapmasını, iş yapmasını istemem mesela. O zaman hizmetçi olur. Hizmetçinin yaptığı yemek de lezzetli olmaz. Ben kadınıma hizmet etmekten büyük keyif alırım.

- İngiltere'ye gittiğinizde nasıl bir ortamla karşılaştınız? - Orada bir iş buldum. Yatacak yer yoktu, ben lokantada kalıyordum. Sandalyeleri birleştirip yatıyordum

- Yemek merakı nasıl başladı? - Mecburen başladı. Aç olunca yemek yapmak zorundasın.

- Kendi kendinize mi öğrendiniz? - Dünyanın en kolay işidir yemek yapmak. Yemeği yemek zordur. Yemek yerken adamın kişiliğini anlayabilirsin. Nereden geldiğini, IQ'sunu bile anlarsın. Çok önemlidir yemek yemek. Herkes yapar yemeği ama herkes yiyemez.

En çok içinize dokunan okuyamamak galiba? - Evet. Okumayınca zengin olabiliyorsun ama adam olamazsın, yolunu bulamazsın.

- Siz bu açığınızı kapatmak için bir hayli çaba göstermişsiniz... - Açığım hâlâ kapanmış değil, okuyorum ben, şimdi de sanat tarihi dersleri alıyorum. İhtiyacım var. Shakespeare öğreniyorum. Romeo ve Juliet'i öğreniyorum. Bunları keşfetmek beni çok mutlu ediyor.

- Merak ediyorum, sizi eskiden sahiplenmeyen, evden atan anneniz, babanız, akrabalarınız acaba şimdi size nasıl bakıyorlar? - Abim beni zehirledi, ben İngiltere'de onun oğlunu okuttum. Herkese yardım ediyorum. Bana kötülük eden olursa ben iyilik ederim. Benim hayat felsefem bu. Ama para kazanıp Rolls Royce alınca arabamla memlekete gittim. Annemi yine gücendirdim. - Neden? - Çünkü gurbetçiler gelince Mercedes, BMW'lerle geliyor ya, ben Rolls Royce'la gelince annem 'Niye sen de öyle havalı bir arabayla gelmedin,' diye gücendi bana. Beğenmedi Rolls Royce'u.



murattt

Re: ***Hüseyin Özer ***ESKİDEN SOKAK ÇOCUĞUYDU...

Mesaj gönderen murattt » 01 Mar 2012, 16:47

Bunun belgeselini izlemişti. Belgeselde müşterilerine yemeğe başlamadan şarap ikram ediyodu bedava :) Daha coocuk yaşta ingiltereye gitmeyi kafaya koydugunda okuma yazmayı kalacak yeri olmadıgından ankarada tuvallette ögrenmiş çok sıradışı bir yaşam hikayesi var kendisinin belgeselini bulursam internette buraya koyarım

murattt

Re: ***Hüseyin Özer ***ESKİDEN SOKAK ÇOCUĞUYDU...

Mesaj gönderen murattt » 01 Mar 2012, 16:57

discovery in yapmıs olduugu belgeseli bulamadım aslında buldum ingilizce ama ugur dündarın programına konuk olmus buradan izleyebilirsiniz

http://www.youtube.com/watch?v=JklS-g8yTf8

Kullanıcı avatarı
kardelen198
Uzman Doktor
Mesajlar: 783
Kayıt: 22 Haz 2009, 14:01

Re: ***Hüseyin Özer ***ESKİDEN SOKAK ÇOCUĞUYDU...

Mesaj gönderen kardelen198 » 01 Mar 2012, 18:19

Bende kendisini Tv programında izleyip çok etkilenmiştim diyorduk ki “ben eğitim almadığım için yaptığım hiçbirşeyi bilerek yapmadım hislerimle yaptım” sonra haberlerde görmüştüm belgeselin fragmanını, yanlış hatırlamıyorsam İngiltere’de Fahri Doktora ünvanı verilmişti kendisine. Görüntüyle desteklemen güzel olmuş teşekkürler...

Cevapla

“Biyografi ve Otobiyografi” sayfasına dön