EVLİLİK !
Gönderilme zamanı: 01 Tem 2013, 23:39
Remle YALÇIN
Ey şeytan! var git işine, değme evliliğime
Hani klasik tuzlu kahve hikayesi vardır…Yanlışlıkla kahvenin içine tuz konur genç delikanlı kızı çok sevdiği için o tuzlu kahveyi bitirir, ve tam 40 yıl sevdiğinin ellerinden tuzlu kahve içer…
Ölümünden sonra okunulması için bir mektup bırakır.. Satırlarında şu cümleler yazıyordur. Sevgilim, bir tanem… Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok..
İşte gerçek..
Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.." İnsanın içini ısıtan sımsıcak yapan satırlar..
Peki ya şimdi şimdiki gerçekler gazete dergi sayfalarında boy boy yer alan boşanma istatistikleri.. Yıkılan yuvalarımız adını koyamadığımız evlilikler..
Ortada kalan çocuklar.. Neyin peşindeyiz. Hepimiz sevmenin sevilmenin değimli...Ne ekersek onu biçmiyormuyuz.
Neden gönüllerimizi duygularımızı raflara kaldırdık..? Neden misafir gibi olduk eşimize çocuklarımıza ruh dünyalarına inemedik..?
Bu asırda Leyla ile mecnun olmak Ferhat ile şirin olmak zor mu..?
Evliliklerimize çeki düzen vermek BİRBİRİMİZİ Rabbimin emaneti olarak görmek, hatta en zorda en darda kalsakta birbirimizi cennet vesilesi olarak sevmek..
Evlilik benliklerin kavruldugu çöl gibi yakar yüreği, duyguların bilinmez yerlerine gizlenmiş dalgalar gibi çeker insanı içine. Evlilikte sormak yoktur, cevap aramak yoktur. Bu yüzden sıkıntılı sitemli sabırlı gönüllü bir iştir.Sanattır oyundur..Hani küçükken oynadığımız evcilik oyunları gibi… Evlilik sadece bir sevgi değildir, kuru birkaç söz hiç olamaz. Yaşamak gerek evliliği kana kana doya doya.. Birkaç yapmacık kelimenin arkasına sığınmış ürkek bir gölge durumuna hiç düşmemiştir. O yüzden her kavgada herkes haklıdır. Evlilik bazıları için tabudur. Konuşulması, düşünülmesi, arzulanması yasak olan.
Bazıları için alelade halk pazarında satılan yapma bir çiçeğe benzer. Bu sebeple kimileri evliliği ulaşılmayacak bir kızıl elma olarak yazmışlardır kafalarına. Kimileri için sıradandır, herkes evlenebilir. Öyle değildir aslında her seven aşık her sevilen maşuk olamaz.
Evlilik bu yüzden yürek ister. Evlilik el tezgahında ilmek ilmek dokunan kilim gibidir. Kilimi ortaya çıkarmak için her gün bıkmadan usanmadan ilmek atmak ister. Evlilikte yarına bırakmak yoktur. Her rengi, desene göre yerleştirmek ister. Her ilmekte daha fazla özen ister. Evlilik bu yüzden sabır ister. Fedakarlık ister ömür ister… Evlilik diken bahçesinde güller yetiştirmeye benzer .Attığın her adımda önüne dikenler çıkacaktır.
Sen çıplak ayaklarınla duygularınla mantığınla ona yürümelisin, ayakların gülün rengini alana kadar gerekirse kanamalıdır. Ellerin parçalanmalıdır, gerekirse yüreğin anlaşılamadığından kan ağlamalıdır ama…Adı evliliktir yola çıktığın gibi bitirmek gerekir aşkla sevgiyle sabırla. Gün gelir dağları kazma ile geçmek gerekir Ferhatça. Gün gelir Mecnun olmak gerekir çölü aşmak için. Bazen yanmak gerekir Kerem gibi. Aslı gibi can mı canan mı deseler, Canan çıkabilmeli son nefeste dahi dudaklarımızdan.
Evlilik bu yüzden zahmet ister. Evliliğin, nazı niyazı vardır. Serap görmek gibidir vahaya benzeyen çöllerde, yakalamak istediğinde, sıcaklığına sokulmak istediğinde kaçar senden. Zehir zemberek olur yakar içini..seni tanıdığım güne diye dökülür cümleler. Ah o eski günler dedirtir insana çoğu zaman.. iç çektirir ağlatır isyanlar ettirir.. En çaresiz hissettirir kendini. Şeytanında desiseleriyle olmuyorlar gitmiyorlar dökülmeye başlar dudaklardan..
Ya çocukların büyümesi beklenilir yada çocuk yoksa anlaşmalı boşanmalar isim olarak konur yürümeyen yürüyemeyen sürecin adına … Oysa ki, Bir çoban yıldızı gibidir geç vakitlerde çikar evlilik ,Sen her gece yıldızların arasından onun çıkmasını beklerken onun acelesi yoktur. İmtihandır çünkü taa… Hz Adem'den uzanıp heybelerimize konan her şey zıttıyla kaimken eşimizin bizim gibi olmaması boşanma sebebimizdir ne yazık …
Oysaki bir kumandaya dahi pil aynı kutupta takıldığında dahi çalışmıyorken. Bu durumu bilsekte ısrarcıyızdır. Çünkü bizim gibi değildir bizi anlamıyordur bizi tanıyamamıştır. Yazık olmuştur onla geçen senelere..Tanıdığımız bildiğimiz evlilik …Sabah kızıllığından önce endamı ile çikar karşımıza.
Bir daldı mı gözlerini kaçırıverir habersizce güneşlerin ardına. Küser bize kapatır kapılarını sesizce… Anlayamassın ama seni her doğan güneşte geceye hasret bırakır. Gündüzler gece olur, sıkar bedenini, evliliğin sana küsmüşlüğünün ızdırabı...
Evlilik bu yüzden acı ister. Biz evliliği dar zamanlarin içine sığdırmaya çalışırız. Oysaki evlilik geniş zamanların emeğidir. Ömrünü ister uğruna adanan cana sevdalıdır çünkü, her anı kuşatmadıkça yürekte maya tutmaz.
Evlilik bu yüzden zaman ister suya benzer akmadı mı paslanır kokar sürekli yol ister, yenilik ister, değişiklik arzular. Durağanlık onun intihar etmesidir. Farkına varmadan önce kırılır sonra yıkılır. Buz dağı gibi eriyip gider. Gitmeden önce çığlık çığlığa bağırır beni bırakma der anlamasın anlayamasın öylesine ben olmuşsundur ki ,sesini duyamasın nefsinin çığlıkları daha ağır basar...
Evlilik bu yüzden hareket ister.Sevmek yetmez aşık olmak yetmez. Sevgiyi, aşkı ,sabrı yaşatmaktır esas olan. Evliliğin ömrünü uzatmak gerekir. Evliliğin varlığının devamı sevgi ve saygıdır bir bakıma. Ancak bunlar bir yerde tökezleyecektir. Düşecektir ..
Ağzın, burnun, kalbin ve ruhun kanayacaktır usulca.. Evlilik yara aldığında, düştüğünde boynu bükük kucağına, ellerin sonsuzluğun sahibini aradığında umut tükenmiş değildir. Her şeyin ve herkesin ardımızda kaldığı , köprülerin yıkıldığı, nefret ırmaklarının taştığı, "ben"lerin kılıçlarını çektiği yerde bitmemeli Evlilik … bu yüzden her zaman Merhamet ister…Yeniden yeniden başlanmalı Evliliğe her gün söz vererek ben bu adamı veya bu kadını yarı yolda bırakmam gönlüme kalbime duygularıma yakışan bu… Ey şeytan var git işine en sevdiğin ameli boşanmayı elimin tersiyle itip ellerini semaya kaldırıp ALLAH'IM darda kalışımı yok oluşumu kalbimden geçenleri bilensin, evliliğim sana emanet beni razı olmadığın hallerle imtihan etme diye dua dua yalvarmalı ve kendisini eşini uçurumların kenarında gezen evliliğini RABBİSİNE EMANET ETMELİDİR…
Tıpkı tuzlu kahve hikayesinde olduğu gibi şer gibi gözüken her sebep bir bakmışız ortadan kalkmış ve geriye sımsıcak sevgiyle birbirine kenetlenmiş huzurlu eşler ve çocuklar kalmış…
Ey şeytan! var git işine, değme evliliğime
Hani klasik tuzlu kahve hikayesi vardır…Yanlışlıkla kahvenin içine tuz konur genç delikanlı kızı çok sevdiği için o tuzlu kahveyi bitirir, ve tam 40 yıl sevdiğinin ellerinden tuzlu kahve içer…
Ölümünden sonra okunulması için bir mektup bırakır.. Satırlarında şu cümleler yazıyordur. Sevgilim, bir tanem… Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok..
İşte gerçek..
Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.." İnsanın içini ısıtan sımsıcak yapan satırlar..
Peki ya şimdi şimdiki gerçekler gazete dergi sayfalarında boy boy yer alan boşanma istatistikleri.. Yıkılan yuvalarımız adını koyamadığımız evlilikler..
Ortada kalan çocuklar.. Neyin peşindeyiz. Hepimiz sevmenin sevilmenin değimli...Ne ekersek onu biçmiyormuyuz.
Neden gönüllerimizi duygularımızı raflara kaldırdık..? Neden misafir gibi olduk eşimize çocuklarımıza ruh dünyalarına inemedik..?
Bu asırda Leyla ile mecnun olmak Ferhat ile şirin olmak zor mu..?
Evliliklerimize çeki düzen vermek BİRBİRİMİZİ Rabbimin emaneti olarak görmek, hatta en zorda en darda kalsakta birbirimizi cennet vesilesi olarak sevmek..
Evlilik benliklerin kavruldugu çöl gibi yakar yüreği, duyguların bilinmez yerlerine gizlenmiş dalgalar gibi çeker insanı içine. Evlilikte sormak yoktur, cevap aramak yoktur. Bu yüzden sıkıntılı sitemli sabırlı gönüllü bir iştir.Sanattır oyundur..Hani küçükken oynadığımız evcilik oyunları gibi… Evlilik sadece bir sevgi değildir, kuru birkaç söz hiç olamaz. Yaşamak gerek evliliği kana kana doya doya.. Birkaç yapmacık kelimenin arkasına sığınmış ürkek bir gölge durumuna hiç düşmemiştir. O yüzden her kavgada herkes haklıdır. Evlilik bazıları için tabudur. Konuşulması, düşünülmesi, arzulanması yasak olan.
Bazıları için alelade halk pazarında satılan yapma bir çiçeğe benzer. Bu sebeple kimileri evliliği ulaşılmayacak bir kızıl elma olarak yazmışlardır kafalarına. Kimileri için sıradandır, herkes evlenebilir. Öyle değildir aslında her seven aşık her sevilen maşuk olamaz.
Evlilik bu yüzden yürek ister. Evlilik el tezgahında ilmek ilmek dokunan kilim gibidir. Kilimi ortaya çıkarmak için her gün bıkmadan usanmadan ilmek atmak ister. Evlilikte yarına bırakmak yoktur. Her rengi, desene göre yerleştirmek ister. Her ilmekte daha fazla özen ister. Evlilik bu yüzden sabır ister. Fedakarlık ister ömür ister… Evlilik diken bahçesinde güller yetiştirmeye benzer .Attığın her adımda önüne dikenler çıkacaktır.
Sen çıplak ayaklarınla duygularınla mantığınla ona yürümelisin, ayakların gülün rengini alana kadar gerekirse kanamalıdır. Ellerin parçalanmalıdır, gerekirse yüreğin anlaşılamadığından kan ağlamalıdır ama…Adı evliliktir yola çıktığın gibi bitirmek gerekir aşkla sevgiyle sabırla. Gün gelir dağları kazma ile geçmek gerekir Ferhatça. Gün gelir Mecnun olmak gerekir çölü aşmak için. Bazen yanmak gerekir Kerem gibi. Aslı gibi can mı canan mı deseler, Canan çıkabilmeli son nefeste dahi dudaklarımızdan.
Evlilik bu yüzden zahmet ister. Evliliğin, nazı niyazı vardır. Serap görmek gibidir vahaya benzeyen çöllerde, yakalamak istediğinde, sıcaklığına sokulmak istediğinde kaçar senden. Zehir zemberek olur yakar içini..seni tanıdığım güne diye dökülür cümleler. Ah o eski günler dedirtir insana çoğu zaman.. iç çektirir ağlatır isyanlar ettirir.. En çaresiz hissettirir kendini. Şeytanında desiseleriyle olmuyorlar gitmiyorlar dökülmeye başlar dudaklardan..
Ya çocukların büyümesi beklenilir yada çocuk yoksa anlaşmalı boşanmalar isim olarak konur yürümeyen yürüyemeyen sürecin adına … Oysa ki, Bir çoban yıldızı gibidir geç vakitlerde çikar evlilik ,Sen her gece yıldızların arasından onun çıkmasını beklerken onun acelesi yoktur. İmtihandır çünkü taa… Hz Adem'den uzanıp heybelerimize konan her şey zıttıyla kaimken eşimizin bizim gibi olmaması boşanma sebebimizdir ne yazık …
Oysaki bir kumandaya dahi pil aynı kutupta takıldığında dahi çalışmıyorken. Bu durumu bilsekte ısrarcıyızdır. Çünkü bizim gibi değildir bizi anlamıyordur bizi tanıyamamıştır. Yazık olmuştur onla geçen senelere..Tanıdığımız bildiğimiz evlilik …Sabah kızıllığından önce endamı ile çikar karşımıza.
Bir daldı mı gözlerini kaçırıverir habersizce güneşlerin ardına. Küser bize kapatır kapılarını sesizce… Anlayamassın ama seni her doğan güneşte geceye hasret bırakır. Gündüzler gece olur, sıkar bedenini, evliliğin sana küsmüşlüğünün ızdırabı...
Evlilik bu yüzden acı ister. Biz evliliği dar zamanlarin içine sığdırmaya çalışırız. Oysaki evlilik geniş zamanların emeğidir. Ömrünü ister uğruna adanan cana sevdalıdır çünkü, her anı kuşatmadıkça yürekte maya tutmaz.
Evlilik bu yüzden zaman ister suya benzer akmadı mı paslanır kokar sürekli yol ister, yenilik ister, değişiklik arzular. Durağanlık onun intihar etmesidir. Farkına varmadan önce kırılır sonra yıkılır. Buz dağı gibi eriyip gider. Gitmeden önce çığlık çığlığa bağırır beni bırakma der anlamasın anlayamasın öylesine ben olmuşsundur ki ,sesini duyamasın nefsinin çığlıkları daha ağır basar...
Evlilik bu yüzden hareket ister.Sevmek yetmez aşık olmak yetmez. Sevgiyi, aşkı ,sabrı yaşatmaktır esas olan. Evliliğin ömrünü uzatmak gerekir. Evliliğin varlığının devamı sevgi ve saygıdır bir bakıma. Ancak bunlar bir yerde tökezleyecektir. Düşecektir ..
Ağzın, burnun, kalbin ve ruhun kanayacaktır usulca.. Evlilik yara aldığında, düştüğünde boynu bükük kucağına, ellerin sonsuzluğun sahibini aradığında umut tükenmiş değildir. Her şeyin ve herkesin ardımızda kaldığı , köprülerin yıkıldığı, nefret ırmaklarının taştığı, "ben"lerin kılıçlarını çektiği yerde bitmemeli Evlilik … bu yüzden her zaman Merhamet ister…Yeniden yeniden başlanmalı Evliliğe her gün söz vererek ben bu adamı veya bu kadını yarı yolda bırakmam gönlüme kalbime duygularıma yakışan bu… Ey şeytan var git işine en sevdiğin ameli boşanmayı elimin tersiyle itip ellerini semaya kaldırıp ALLAH'IM darda kalışımı yok oluşumu kalbimden geçenleri bilensin, evliliğim sana emanet beni razı olmadığın hallerle imtihan etme diye dua dua yalvarmalı ve kendisini eşini uçurumların kenarında gezen evliliğini RABBİSİNE EMANET ETMELİDİR…
Tıpkı tuzlu kahve hikayesinde olduğu gibi şer gibi gözüken her sebep bir bakmışız ortadan kalkmış ve geriye sımsıcak sevgiyle birbirine kenetlenmiş huzurlu eşler ve çocuklar kalmış…