Başarılı Olmanın 3 temel kuralı

Herşey serbest...
Cevapla
Kullanıcı avatarı
simala
Asistan
Mesajlar: 102
Kayıt: 06 Oca 2007, 14:41

Başarılı Olmanın 3 temel kuralı

Mesaj gönderen simala » 03 Şub 2007, 00:03

Başarılı Olmanın 3 temel kuralı

Alice: Hangi yoldan gideyim?

Tavşan: Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok

Lewis



Karayı Görebilseydim...

Florence Chadwick, hem Fransa’dan İngiltere’ye, hem de İngiltere’den Fransa’ya yüzerek Manş denizini her iki yönde geçen ilk bayan yüzücüydü. Bir ideali daha vardı: Catalina Adası’ndan California sahiline kadarki 21 millik mesafeyi yüzen ilk bayan olmak... Ama bu iş hiç de o kadar kolay olmayacaktı.

Yılın en sıcak günlerinden olan 4 Temmuz’da bile, yüzeceği denizin suyu insanın bedenini uyuşturacak kadar soğuktu. Hava o kadar sisliydi ki, yüzücü kendisine eşlik eden tekneleri zorlukla seçebiliyordu. Üstelik o bölgede köpek balıkla-rına da rastlanıyordu.

Florence, soğuğa ve köpek balıklarına rağmen tam 15 mil yüzdü. Teknede bulunan annesi ve antrenörü “Başaracaksın! Az kaldı!” diye bağırıyorlardı. Televizyonlarının başında onu seyreden milyonlarca insan, başarısı için dua ediyordu. Sonra 5 mil daha yüzdü. Hatta California sahillerine sadece yarım mil kaldı. Teknedekilerin bütün teşviklerine rağmen kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Herkes hayal kırıklığı içindeydi. Sadece birkaç kulaçlık bir mesafe kalmışken, ba-şarılı yüzücü vazgeçmişti.

Florence Chadwick, daha sonra başarısızlığının nedenini şöyle açıkladı:

“Önümde hiçbir şey göremiyordum. Karayı görebilseydim, başarabilirdim!”

Onu durduran ne soğuk, ne on altı saat süreyle kulaç atmanın yorgunluğu, ne de köpek balıklarıydı. Başarısızlığına hedefini görememesi neden olmuştu!

İki ay sonra, Florence yine denedi. Su yine soğuktu, köpek balıkları yine vardı, sis yine her şeyin üstünü örtüyordu. Ama bu defa, Florence sisin ardında bir yerde kıyının olduğunu düşünerek yüzdü hep. Sahili hayal ederek attı kulaçlarını. Ve başardı! Catalina Kanalını geçen ilk kadın unvanını kazandı. Hem de erkeklerin rekorunu iki saat farkla geçerek!

Deneme sınavlarından istediğim başarıyı elde edemiyorum.” “İçimden bir türlü çalışma isteği gelmiyor.” “İçimden çalışma isteği geliyor da ben mi çalışmıyorum!” “Dersin başına oturduğumda canım sıkılıyor ve çalışma masasından kalkıyorum; ders çalışmak için ilham bir türlü gelmiyor.”

Bu ve benzeri cümleler zaman zaman hepimizin sarf ettiği cümleler adeta. Beyaz atlı bir prens(es) gelip bizi bu dertten kurtarsa ya da birileri öyle cümleler kurarak bizi etkilese ki içimizdeki çalışma isteğini durduramasak... Ne güzel olurdu değil mi?

Bu masallarda olacağına göre bizim içine düştüğümüz kısırdöngüden çıkabilmek için kendimizi iyi tanımamız gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Gelin bu kısırdöngüden çıkmak için ne yapmamız gerektiğini değerlendirelim.

Derslerde istediği başarıyı gösteremeyen bir öğrenci; sebeplerin (derslerde anlatılanları anlayamama, soru çözmede yeteri kadar başarılı olamama, kavramsal ilişki ağlarını görememe v.b.) sonuçları (deneme sınavında başarılı olamama), sonuçların da (deneme sınavlarında başarılı olamama) sebepleri şekillendirdiği bir kısırdöngünün içine girmiştir adeta. Başarılı olamadığımız için derslere çalışma arzusu duyamayız; çalışma arzusu duymadıkça merak ve ilgi duymayız; merak ve ilgi duymadığımız için de derslere çalışmak istemeyiz. Bu bir kısırdöngü değil de nedir? Zira anlamadığımız şeylerden zevk alamaz ve ona ilgi de duyamayız. En sonunda belki de o konuda kendimize olan güvenimizi bile kaybedebiliriz.

Derslerden uzaklaştığınızı hissediyorsanız, ödevlerinizi yapmakta zorluk çekiyorsanız ve dahası dersler bir an önce bitse diye hapishaneden çıkacağı günü bekleyen bir mahpus gibi günleri ve hatta dakikaları sayı-yorsanız, öğrenmenin ve öğrenilen konuların siz de uyandıracağı zevkin tadına varamamışsınız demektir.

Peki, bu ve benzeri problemlerin ortaya çıkmasının sebepleri nelerdir? Neden bazı insanlar daha başarılı iken diğerleri daha az başarılıdır? Başarılı insanlar ile yaptıkları işlerde başarısız olan insanların genel özellikleri nelerdir? Bu yazının konusu, genelde, başarılı olan insanların, özelde de, Öğrenci Seçme Sınavı’nda hedefledikleri başarıyı yakalayan öğrencilerin başarılı olmalarını sağlayan özelliklerdir.

Ancak isterseniz bu kez farklı bir yol izleyelim ve öncelikle “Nasıl başarısız olunur?”, “Başarısız olmak için nasıl davranmak gerekir?” ve “Başarısız olmak için ne tür özelliklere sahip olmak gerekir?” sorularını cevaplayalım. Daha sonra da, eğer ilginizi çekerse, nasıl başarılı olunabileceğini birlikte görelim.

Başarısızlığa Giden Yolda Yolcu Olmak

Her durumun kendine özgü birtakım vasıfları vardır. Kişi eğer, o vasfa sahip olmak istiyorsa o vasfa ait gereklilikleri de yerine getirmek zorunda olduğunu bilmelidir. Başarılı olmanın temel formülleri gibi başarısız olmanın da bazı püf noktaları vardır. Gelin şimdi başarısızlığa giden yolda nasıl davranmak gerekir? soru-suna, yaptıkları işlerde başarılı olamayan insanların genel niteliklerini gözden geçirerek başlayalım.

Başarısız insanların genel özellikleri şunlardır:

1.Başarabileceklerine dair özgüvenleri ve inançları yoktur. Üniversite sınavında başarılı olmak için çalışmaya başlamış olabilirsiniz. Ancak bu çalışma işini kararlılıkla sürdürmüyorsanız başarılı olabilmeniz zordur. Kararlılık ise başarabileceğine dair kendinize güven duymanıza bağlıdır. Bu yüzden ÖSS’de başarısız olmak istiyorsanız, kararlılığınızı başarılı olamayacağınıza yönelik bir inançla balta-lamalısınız.

2.Sürekli endişeli oldukları görülür: Özgüven eksikliği insanlarda başarılı olamama korkusunu ve endişesini de beraberinde getirmektedir.

3.Çalışma azmi ve alışkanlığına sahip değildirler.

4.Amaca değil, başarısızlıklarına odaklanırlar.

5.Hedef koyarlar; ancak bu hedefe en kısa yoldan nasıl ulaşabileceklerinin planını yapmazlar.

6. Hedeflerine ulaşmalarını engelleyecek bir problemle karşılaştıklarında hemen vazgeçerler.

Yukarıdaki özellikler, yaptıkları işlerde başarılı olamayan kişilerin genel özellikleridir. Peki, bu tür insanların yaptıkları işlerde (yarım yamalak da olsa) karşılarına çıkan en büyük sorunun ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Bu problem “verimli olamama”dır. Verimli olamama doğrudan kişisel özelliklere bağlı bir problemdir. Ancak yapılan işin niteliğine gönderme yapar. Daha açık bir ifadeyle “Çok çalışıyorum; ama bir türlü başarılı olamıyorum.” diyen bir öğrencinin yaşadığı sorun aslında verimli çalışamamaktır. Peki verimlilik probleminin ortaya çıkmasını sağlayan faktörler nelerdir? Eğer sizde verimlilik probleminizin olduğunu düşünüyorsanız, bunun sebebi aşağıdakilerden bir ya da daha fazlası olabilir: Bunlar:

a. Hedefleri açık ve net olarak belirlememek:

Eğer hedefinizi açık ve net olarak belirlemediyseniz hangi işleri daha önce yapmanız gerektiğini ve bunları nasıl organize etmeniz gerektiğini bilemezsiniz.

b. Yapılacak işleri önem ve aciliyet sırasına göre düzenlememek:

Üniversiteye hazırlanan bir öğrenci olarak hangisi sizin için daha önemli: Arkadaşlarla sohbet etmek mi, TV’de sevdiğiniz bir programı seyretmek mi yoksa ders çalışmak mı?

Öncelikli olanın hangisi olduğuna karar vermelisiniz. Aksi takdirde başarılı olmak için yapma(ma)nız gerekenlerin bir listesini çıkartmanız size herhangi bir fayda sağlamayacaktır. Doğal olarak da size daha kolay ve eğlenceli gelen şeyleri tercih etme ihtimaliniz daha yüksek olacaktır.

c. Günlük, haftalık ve aylık bir program yapmadan çalışmak:

Bir plan yapılmadan başlanılan her iş verimlilik sorunuyla yüz yüze gelmeye mahkumdur.

d. Çalışmayı kesintiye uğratmak ve ertelemek:

Bir plan yaptınız. Ancak yapılan plana uymuyor ve başka şeylerle ilgileniyorsanız dönüp arkanızda bıraktığınız şeylere bir bakmalısınız.

e. Bilgi ve anlayış düzeyine uygun olmayan kaynaklardan çalışmak:

Verimsizliğe neden olan faktörlerden biri de eğitim hayatı boyunca edinilen bilgi ve anlayış durumuna uygun bir noktadan (kolay ya da orta derece zorlukta bir çözümlü soru bankası, yaprak test, dergi v.b.), yani anlaşılması ve çözülmesi daha kolay kaynaklardan çalışmamaktır. Bu nokta ne ümitsizliğe ve yılgınlığa düşürebilecek derecede zor ne de ilgi ve merakı söndürecek kadar kolay olmalıdır.

Bu durumu bir örnek vererek açıklayalım: Araba kullanmayı öğrenmek istiyorsanız yapacağınız ilk şey belki de bir sürücü kursuna yazılmak ve ilk önce arabanın teknik yapısı ile ilgili bilgi edinmek, sonra da belirli aralıklarla araba kullanmayı öğrenmek için boş bir arazide ya da yol da denemeler yapmak olacaktır. Direksiyon başına geçtikten sonra arabanızın vahşi bir at gibi sizi üstünden atmak istediğini düşünebilirsiniz. Bu durum, eğer araba kullanmayı yeni öğreniyorsanız ve örneğin bunu ilk defa İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde yapıyorsanız, sizde hayal kırıklığı ve ümitsizlik uyandıracaktır. Hâlbuki yapılması gereken şey trafiğe, hazırlanmadan çıkmak değil belirli bir zaman dilimini sakin ya da boş yollarda deneme sürüşleri yaparak geçirmek olacaktır. Böylelikle araba kullanmanın zevkini de duyacaksınız.

Şimdi de yaptıkları işlerde başarılı olan insanların özelliklerini inceleyelim.

Başarıya Giden Yol: Amaç Belirleme, Plan Yapma, Alınan Kararları Hayata Geçirme

Başarı çalışmayı, öğrenmeyi ve öğrendiklerini kullanmayı kolaylaştırarak çalışma verimini artıran kısa ve uzun vadeli amaçları belirlemek, belirlenen amaç ya da amaçlara ulaşmak için bir plan yapmak ve alınan kararları hayata geçirmekle birlikte gelmektedir.

Bunun anlamı ise “etkili ve verimli çalışma”dır. Günümüzde artık “çok çalışmak” uygun bir ifade olmak-tan çıkmıştır. Başarılı olmak için gerekli olan şey, belirlenen hedefe belirlenen zaman dilimi içerisinde ulaşmanın yol ve yöntemlerini bilmektir. Bu da “etkili ve verimli çalışma”yı bilmekle mümkündür.

Şimdi bunların başarı üzerindeki etkilerini inceleyelim.

A- Amaç belirleme:

Bir futbol oyuncusunun maç başladıktan sonra sahanın bir köşesinden diğerine amaçsız bir şekilde koşma-sının kendisine ve takımına faydasının olacağı nasıl düşünülemezse hedeflerini açık ve net bir şekilde belirlememiş bir öğrencinin de kendisine ve çevresine faydalı olacağını düşünmek safdillik olur. Bu yüzden bir işe başlarken kendinize bir amaç koymalı ve bu amacı gerçekleştirmek için harekete geçmelisiniz. Ama öncelikle amaç belirlerken kendinize sormanız gereken birtakım soruların olduğunu da unutmamalısınız.

Şimdi de amaçlarınızı belirlerken kendinize sormanız gereken soruların neler olduğunu gözden geçirelim.

1. Amaçlarımı açık ve net bir şekilde belirledim mi?

Amaç, bir kişinin belirli bir zaman dilimi içerisinde ulaşmak istediği noktayı açık ve net bir şekilde belirle-iş olmasıdır. Belirsiz ya da net olarak belirlenmemiş hedefler kişilerde rahatlık meydana getirirler ve motive edici özellikleri de yoktur. Bu yüzden kısa ve uzun vadedeki hedeflerinizi net olarak belirlemelisiniz.

Amacını açık ve net bir şekilde belirlememiş bir kişi gideceği limanı bilmeyen bir gemiye benzer. Böylesi bir geminin rotası belli olmadığı için rüzgar hangi yönden eserse gemi o tarafa gitmeye adeta mahkumdur.

2. Kazanmayı hedeflediğim bölüm hangisi?

Hangi bölümü neden kazanmak istiyorum? sorusuna cevap verebilmelisiniz. Eğer “Puanım bir gelsin de ona göre tercih yaparım.” diyorsanız hedefinizi açık ve net olarak belirlememişsiniz demektir. Buysa hangi mesleği severek ve mutlu bir şekilde yapacağınızı düşünmediğiniz anlamına gelir.

3. Hedeflerimi belirlerken beceri ve yeteneklerimi gözden geçirdim mi?

Başarılı insanların özelliklerinden biri de ilgi, beceri ve yeteneklerini geliştirmek için yeterli kapasiteye sahip olup olmadıklarını bilmeleridir. Bu yüzden siz de ilgi ve yeteneklerinizi iyi değerlendirmeli ve yapmaktan mutlu olmayacağınız bir alanı kendini-ze hedef olarak seçmemelisiniz. Zira insan kendini yeterli gör-düğü alanda mutlu ve başarılı hissedebilir.

4. Belirlediğim hedefleri gerçekleştirebileceğime inanıyor muyum?

Bir işi başarabilmenin temel koşullarından biri, hedefe ulaşmak için gereken çalışmayı zamana yaymaktır. Böylece belirlenen hedefe adım adım yaklaştıkça başarmaya olan inanç da artacaktır. Başarmaya olan inancın en önemli kaynağı ise, elde edilmiş başarılardır. Başarılar bireylerdeki özgüveni ve saygıyı artırır. Özgüven ve kendine saygı da başarıyı beraberinde getirir.

5. Amaçlarımı belirlerken yeterince gerçekçi miyim?

Hedefler belirlenirken gerçekçi olunmalıdır. Bireylerin bilgi ve kapasitelerini aşan amaçlar, bir kişinin kendi vücut ölçülerine uymayan bir elbise giymesi gibidir. Elbiseniz ne çok bol ne de çok dar olmalıdır. Ulaşılamayacak bir hedef, kişinin kendine olan güvenini kaybetmesine de neden olabilmektedir.

6. Belirlediğim hedefler motive edici bir özelliğe sahip mi?

Belirlediğiniz hedeflerin motive edici olması, ulaşılabilir olup olmamalarına bağlıdır. Ulaşılabilir bir hedef, çalışma azmini artırır ve atalete (isteksizlik, hareketsizlik) kapılmayı engeller.

7. Hedeflerime ulaşmak için gereken istek, gayret ve kararlılığı gösterebilir miyim?

Başarılı insanların en önemli özelliklerinden biri de hedeflerine ulaşmak için gereken istek, gayret ve kararlılığı gösterebilmeleridir. Ancak bu sanıldığı kadar basit değildir. Bunları sağlayabilmek için ne yapılması gerektiğini biraz daha detaylı inceleyelim. Çünkü bunlar yukarıda anlatılanlara doğrudan bağlıdır.

İstemelisiniz, Gayret Etmelisiniz, Kararlı Olmalısınız!

Öğrenilecek konuya ya da derse yöneltilen dikkat, çalışma isteğinin bir sonucudur. Böyle bir istek olmazsa öğrenmek geçmek bilmeyen saatlere dönüşen can sıkıcı bir etkinlik halini alır. Öğrenmek kendinize güven duymanızı, kişiliğinizin güçlenmesini sağlar ve üzerine eğildiğiniz işe hakim olma duygusu verir.

Bu yüzden başarılı olmak için öncelikle başarılı olmayı samimi bir şekilde istemeli ve bunun için de eliniz-den gelen gayreti göstermelisiniz. “İçimden çalışma isteği geliyor da ben mi çalışmıyorum.” türünden sözler ne isteğin ne de bu istek üzerinde yoğunlaşmış bir gayretin olmadığını gösteren bahanelerden başka bir şey değildir. Bu cümleyi lise 1’de okuyan bir öğrencim sarf etmişti. Siz de yakınınızdaki birçok öğrencinin bu cümleyi benzeri şekillerde kullandığını duymuşsunuzdur. Kim bilir belki siz de bu öğrencilerden birisinizdir!

Ders çalışmak bir istek ve ilhamın dışardan bize pompalanmasıyla meydana gelmezler. İsteğin gelmesini de gelmemesini de sağlayacak olanlar bizlerizdir.

Yanılgı şuradadır:

Başarı için isteğin olması gerektiği konusunda hemfikiriz. Ancak şekil I’deki gibi düşünen bir öğrencinin başarıyı yakalaması son derece zordur. Çünkü bu öğrencinin düşünme biçimi şöyledir:

Önce ders çalışma isteği gelmelidir (I). Sonra ders çalış-maya başlayabilirim diye düşünür (II). Sonuçta da başarılı olurum (III) demektedir. Burada bizi başarıya götüren ana faktör istektir. Oysaki istek, ders çalışmanın duygu yönü-dür. Duygular ise akıl tarafından yönlendirilmeye ihtiyaç duyarlar. Aksi bir durum ise başarısızlığı beraberinde getirir.

Oysaki akılcı düşünen öğrencinin izlediği yol şudur. Başarılı olmak i-çin öncelikle ders çalışmaya başlamak (I) gereklidir. Ardından başarı (II), sonuç olarak da çalışma isteği (III) meydana gelir.

Bir ders ya da konunun üzerine istekle eğilmediğimizde o konuda çı-kan soruları çözmekte zorlanırız. Sonuç olarak da o derse çalışmak bir işkence halini alır. “Sevmediğim” türünden ifadeler daha baştan o derse gereken ilgiyi göstermeyişimizin bir sonucudur. O konulara kar-şı ilgi duymayabilirsiniz; ancak başarının kriteri sevdiğiniz ya da ilgi duyduğunuz bir derste başarılı olmanın yanında ilgi duymadığınız bir derste de aynı sonucu almaktır.

Güney Afrikalı bir roman yazarı olan John Maxwell bunu çok güzel bir şekilde şu sözleriyle ifade etmektedir: “Başarı, sevdiğiniz işleri ne kadar severek yaptığınıza değil, sevmediğiniz işleri nasıl bir bi-linçle yaptığınıza bağlıdır.”

İnsan birçok işin üstesinden aklını kullanarak gelir. Aklın enerjisi ise istekten gelir. Bunu şöyle bir benzetmeyle açıklayabiliriz. Son model bir arabanızın olduğunu, ancak arabanızın deposunda benzinin olmadığını düşünün. Bu arabayla isteğiniz yere gidebilir misiniz? Maalesef ki hayır. Tıpkı bunun gibi, yola çıkarken zihninizi tam anlamıyla kullanabilmeniz için, aklınızın ihtiyaç duyacağı yakıtı koymayı unutmamalısınız. Bazen de yolda kalmamak için aklınızın ihtiyacı olan isteği sağlayabilir; ancak bu isteği baltalayacak, zayıf düşürecek olaylarla (sınavdan düşük puan alma, sorulan soruları çözmekte zorlanma v.b) ya da insanlarla karşı karşıya gelebilirsiniz.

Maalesef ki olumsuz tutum ve davranışlarıyla desteklemekten ziyade köstekleyen insanlar çoktur. Öyleki milletçe bu özelliğimiz fıkralara bile konu olmuştur.

Acemi bir zebani “staj” yapmak için, cehenneme gider. Orada pek çok kapağı kapalı kazan bulunmaktadır. Sadece bir kazanın kapağı açıktır. Acemi zebani, tecrübeli zebaniye sorar: “Şuradaki kazanın kapağı neden açık?” Tecrübeli zebani cevap verir: “O kazanda Türkler var. Kazanın kapağını kapatmaya gerek yok. Zaten biri kazanın dışına çıkmak isterse, diğerleri onu aşağı çekiyor!”

Bu yüzden üniversite sınavına hazırlık sürecinde yapmanız gereken şey, kulaklarınızı kapatmak ve sadece önünüze bakmaktır.

Aslında O Sağırmış...

Bir gün kurbağalar arasında bir yarış düzenlenmiş. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kur-bağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış. Ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasından hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş.

Sadece şu sesler duyulabiliyormuş:

“Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!” Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.

Seyirciler bağırıyorlarmış: “Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!” Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış.

Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş bu işi nasıl başardın diye. O anda farkına varmışlar ki... Kuleye çıkan kurbağa sağırmış!

B- Belirlenen amaca ulaşmak için plan yapmak:

Her birey toplum içerisinde bir statüye sahiptir. Bu, bazen bir doktor, bazen bir mühendis, bazen bir anne-baba bazen de bir öğrencidir. Belirli bir statüye sahip bir kişinin de statüsüne özgü olan ve yerine getirmesi gereken birtakım görevleri vardır. Öğrencinin de “öğrenci” niteliğini hak edecek şekilde öğrencilik görevlerini yerine getirmesi gereklidir. Nasıl ki mesleğini ciddiye alan ve hastalarının sağlığından sorumlu olan bir doktorun görev yerine aklına estiği saatlerde gitme lüksü yoksa “Öğrenci Seçme Sınavı”nda başarılı olmak isteyen bir “öğrenci”nin de işi şansa bırakmamak için programlı ve disiplinli çalışmaktan başka bir alternatifi yoktur.

Birilerinin size defalarca “Başarılı olmak için programlı ve disiplinli çalışmalısın.” dediğini duymuş olabilir-siniz. Peki, bunu söylerken neyi kastettiğini hiç düşündünüz mü? Bunun anlamı şudur: Öğrenmek belirlenmiş hedeflerin gerçekleştirilmesine duyulan bir istekle başlar; ancak bununla son bulmaz. “Öğrenci Seçme Sınavı”nda istediğiniz üniversiteyi ve/veya bölümü kazanmak için aldığınız kararı, davranışlarınızla göstermeniz gerekir. İstek ve gayretle bir süre çalışabilirsiniz; ancak başarı, kişinin çalışmayı hedefine ulaşana kadar devam ettirme iradesi göstermesidir.

Kısacası kişinin başarmak için yaptığı ve disiplin içinde uyguladığı çalışma programı, ders çalışmanın irade yönüdür. Sınavlardan istediği sonucu alamayan bir öğrenci hayal kırıklığına uğrayacak, bu da ders çalışmaktan soğuması ve çalışma programına uymamasını beraberinde getirebilecektir.

İşte başarılı olmanın temel niteliklerinden biri de budur. Başka bir ifadeyle zamanı iyi bir şekilde kullana-bilmek, yani programlı ve disiplinli bir şekilde çalışmayı alışkanlık haline getirebilmiş olmak. Böylelikle ö-nemli işleri önemsiz işlerden ayırma ve zamanı daha verimli kullanabilmek de mümkün olacaktır.

İradenin Gücü...

Birkaç yıl önce Elkhart Kansas’ta, iki kardeş bir okulda çalışıyorlardı. Her sabah sınıftaki sobayı yakmak onların görevi idi.

Soğuk bir günün sabahı, kardeşler sobayı temizlediler ve odunla doldurdular. Birisi, bir şişe gazı odunların üstüne döktü ve ateşe verdi. Öyle büyük bir patlama oldu ki, eski bina sallandı. Patlama sırasında büyük kardeş öldü, diğerinin de bacakları feci şekilde yandı. Daha sonra, şişeye yanlışlıkla benzin doldurulduğu ortaya çıktı.

Yaralanan çocuğu tedavi eden doktor, çocuğun bacaklarını kesmenin daha iyi olacağını söyledi. Anne ve babası yıkılmıştı. Zaten bir oğullarını yitirmişlerdi. Şimdi de diğer oğulları bacaklarını kaybedecekti. Ama inançlarını kaybetmemişler-di. Doktora kesme işlemini ertelemesini rica ettiler. Doktor kabul etti. Çocuklarının bacaklarının iyileşmesi için dua ediyorlar ve her gün doktordan kesmeyi bir gün daha ertelemesini istiyorlardı. Bu iki ay sürdü. Doktorla her gün tartışıyorlardı. Bu arada da çocuklarını her gün tekrar yürüyeceğine inandırıyorlardı. Çocuğun bacakları kesilmedi ama sargılar açıldığında, sağ bacağının diğerinden altı santim daha kısa olduğu ortaya çıktı. Sol ayağındaki parmaklar da nerede ise yoktu. Ama oğlan yinede kararlıydı. Acılar içinde kıvranmasına rağmen, her gün egzersiz yaptı ve nihayet bir-iki adım atmayı başardı. Bu genç adam, daha sonra koltuk değneklerinden de kurtuldu ve yürümeye başladı. Derken koşmaya da başladı.

Bu genç adam koştu, koştu ve koştu. Nerede ise kesilmek üzere olan bacaklar ona bir dünya rekoru bile kazandırdı. Bu genç adam Glenn Cunningham’dı. “Dünyanın En Hızlı İnsanı” olarak tanınan gence Madison Sguare Garden’da yüzyılın sporcusu ünvanı da verildi.

Etkili bir planın özellikleri şunlardır:

Bir plan yapılması ve zamanın bu plana göre düzenlenmesi, yangınla savaşmaktan ziyade, yangın sebeplerini ortadan kaldırmaya benzer. Peki bu yangının ortaya çıkmasının sebepleri nasıl ortadan kaldırılabilir.

a- Plan birçok adımdan oluşmalıdır:

Hazırlayacağınız çalışma planında yapacağınız işleri açıkça tanımlayın. Yapılacak her bir işi küçük adımlara bölün. Konu çalışmasının, soru çözümünün, notların tekrarının, dinlenmenin, yemek yemenin, uyumanın v.b hangi zaman aralığında ve ne kadar bir sürede yapılacağı gibi.

b- Zaman sınırlaması olmalıdır:

Yapılacaklarla ilgili bir zaman sınırlaması koymayı unutmayın. Bu bir konuya ya da bir etkinliğe ne kadar zaman ayıracağınız, ne zaman başlayıp ne zaman bitirmeniz gerektiğine karar vermeniz anlamına gelir. Örneğin “Ders çalışmaya saat kaçta başlamalı ve çalışmayı saat kaçta bitirmeliyim (16.00 – 22.00 arası mı)?”, “Hangi derse ne kadar zaman (sayısal alan tercih yapacak bir öğrencinin Türkçe dersine 45 dakika mı, 1 saat mi yoksa 2 saat mi zaman ayıracağı gibi) ayırmalıyım?” türünden soruları cevaplamalısınız.

Zaman sınırlaması, planların etkililiği için önemlidir. Zira zaman sınırlaması olmayan planlardaki adımların gerçekleştirilme oranı zaman geçtikçe azalır.

c- Yapılacakları önem sırasına koymak:

Yapılacakların önem sırasına konulması önemlidir. Ders çalışma, arkadaşlarla sohbet, TV izleme, müzik dinleme, uyuma, yemek yeme, bilgisayarda oyun oynama v.b. Bunların hangilerinin plana yerleştirileceği bir tarafa hangilerinin daha acil ve önemli olduğuna da karar vermek gereklidir. Öncelik sırasına koyma, örneğin ders çalışma programına da uygulanmalıdır. ÖSS’de puan değeri diğerlerinden fazla olan bir derse ayırılacak zaman ile değeri daha az olan bir derse ayırılacak zaman ya da öğrencinin çıkan soruları yapmak-ta zorlandığı bir derse ayırdığı zaman ile daha kolay yaptığı başka bir derse ayırdığı zaman muhakkak ki aynı olmayacaktır.

Öncelikleri belirleme tekniği: Pareto İlkesi (80/20 Kuralı)

Yaşamdaki önceliklerinizi belirlemeniz için kullanacağınız tekniklerden birisi de 80/20 kuralı, diğer adıyla “Pareto İlkesi”dir. Eğer siz de önceliklerinizi belirlemede zorlanıyorsanız “Pareto İlkesi”ni kullanabilirsiniz.

80/20 kuralı adını İtalyan bir ekonomist ve sosyolog olan Victor Pareto’dan alır. Pareto, yaptığı araştırmada, ülke topraklarının %80’inin, nüfusun %20’sinin elinde bulunduğunu görmüştür. Bu, nüfusun %20’sinin, ülke gelirlerinin %80’ini elinde bulundurduğu anlamına gelmektedir. Araştırmanın bizimle ilgili olan diğer sonucu şudur: %80’i elinde bulunduran %20’lik nüfusun hepsi eğitimli ve tecrübeli insanlardır. Biz bu araştırmadan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Eğer %20’lik aktivite, %80'lik üretim sağlıyorsa; geriye kalan %80’lik aktivite sadece %20’lik üretim sağlayacaktır. Peki bu sonucu önceliklerimizi belirlerken nasıl kullanabiliriz? Yapmanız gereken şey şu: Önceliklerinizi belirlerken %20 kuralını düşünmek. Yani 100 aktivitenin ancak %20’si sizin için önemlidir. Geriye kalan 80 aktivite, ikinci ve üçüncü öncelik sırasına inecektir.

Plan hazırlarken kendinize devamlı şu soruyu sormalısınız: “Hangi aktiviteler %20’lik olmalı?” Hepsi tamam da bunları yapmanın sağlayacağı fayda nedir? diye düşünebilirsiniz. Plan yapmanın faydalarını da genel olarak şöyle sıralayabiliriz:

a.İşlerinizi öncelik sırasına koyarak önemli işlere daha fazla vakit ayırmanızı sağlar.

b.Birden bire ortaya çıkan, planlanmamış olaylara, başka bir deyişle “zaman tuzaklarına” düşmenizi önler.

c.Özgürlük ve kontrol sağlar. Birçok öğrenci zamanı planlamaktan, yaşamına kısıtlama getireceği düşüncesi yüzünden adeta korkmaktadır. Halbuki zamanı düzenlemek kısıtlayıcı değildir, aksine özgür-lük verir.

d.Suçluluk duygusuna kapılmazsınız. Hangi etkinliğe ne kadar zaman ayırmanız gerektiğini bilmeniz, içinizi rahatlatır.

C- Alınan Kararları Yaşama Geçirmekte Israr Etme:

Yukarıdaki bilgileri kullanarak çok iyi bir program hazırladığınızı, ancak uygulamadığınızı düşünün. Başarıya ulaşmanız mümkün müdür? Elbetteki değildir. Komik bir söz vardır: “Oturduğu yerden başarıya ulaşan tek canlı tavuktur.” Bu söz hare-kete geçmeye, eylemde bulunmanın önemine vurgu yapan bir sözdür.

Sıkılmadan ve yorulmadan çalışmak gerçekten zor bir iştir. Ancak kimse başarı merdivenlerinden çıkmanın kolay olduğunu söylememiştir. Zor, ancak üzerinde ısrar edilmesi gereken bir iş-tir.

Gol atmak için olduğu yerde topun gelmesini bekleyen bir futbolcu gibi üniversite sınavında başarılı olmak için koşulların sizden yana olacağı günü beklerseniz hayallerinizi bir yıl daha ertelemeniz büyük bir ihtimalle gerekebilir. Ancak başarılı insanlar için şans, güçsüz insanların kullanacağı türden bir sözdür. Bu yüzden ne kadar zor olursa olsun hedeflerine ulaşmak için büyük bir sabır ve disiplin içinde çalışırlar.


Kaynak:
Yazar:Özkan Çağlar / Psikolojik Danışman

alıntıdır



Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön